Yeşil Mutabakat'a ne kadar hazırız?

Yeşil Mutabakat'a ne kadar hazırız?

DÜNYA Gazetesi tarafından düzenlenen “Yeşil Mutabakat’a Uyum: Dönüşümün Neresindeyiz?” başlıklı çevrimiçi panelde, AB Yeşil Mutabakat süreci kapsamında açıklanan 55’e Uyum paketi ile Sınırda Karbon Düzenlemesi’nin Türk sanayisine olası etkileri masaya yatırıldı.

 

Yeşil dönüşüme özel bir finansman altyapısının gündeme gelmesi gereken bir dönemdeyiz

Erdal BAHÇIVAN / İstanbul Sanayi Odası Başkanı

Paris İklim Anlaşması'nın onaylanması ile birlikte artık dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi net bir şekilde görüyoruz. Sektörler kadar toplumun tüm bireylerini bir araya getirmesi gereken bir gündemden, yeni bir gelecekten bahsediyoruz. Maalesef iklimle ilgili son yıllarda ve her sene de artan şekilde hayatımıza giren, coğrafya tanımayan felaket diyeceğimiz boyuttaki olaylar bu işin şakası olmadığını, bırakın iki nesil sonramızı, kendi neslimizin dahi tehlikeli bir aşamada olduğunu çok net ortaya koyuyor. Sevinerek görüyorum ki, sürdürülebilirlik konusunda farkındalık bakımından, sanayicilerimizde de sanayide çalışanlarımızda da ciddi bir ilgi oluşmaya başladı. Zaten çok güçlü bir ihracat yapısı olan sanayiden bahsettiğimizde, dış ticaret ortaklarımızla, başta da Avrupa Birliği ülkeleriyle ilişkiler güçlü olduğu için, oradan gelen bilgiler sanayicimizi de bu disipline ve sürdürülebilirlik temalı bir yaşama, yeni üretim anlayışına dönüştürme noktasında önemli bir görev görüyor. Yeşil Mutabakat sürecinde, Türkiye ve dünya adına önemli olan bu geçiş dönemi doğru yönetilmeli ve koordine edilmeli. Kamunun nasıl bir koordinasyon mekanizması oluşturacağına dair resim henüz çok açık değil. Finansman konusu da çok önemli. Türkiye’nin bu finansmanı kendi kaynaklarıyla yürütmesi mümkün değil. Bu, tüm Avrupa’nın üzerinde bu kadar güçlü mutabakat sağladığı bir konuysa, ülkeleri kendi finansman kaynaklarıyla tek başına bırakarak çözümü ülkelerden beklemek çok adil olmayacak. O nedenle yeşil finansmana ilişkin son dönemdeki sevindirici gelişmeler çok değerli. Ama Türkiye’nin bu kaynaklardan daha iyi yararlanabilmesi açısından AB’yle müzakerelerimizin ve bu konudaki haklılığımızın çok daha güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi gerekiyor. Bu konuya özel bir finansman altyapısının, kaynak artırımının mutlaka gündeme gelmesi gereken bir dönemdeyiz. Ülke içinde yapmamız gereken, önce temel konu başlıklarını sektör sektör değerlendirip, sonra da AB ile daha güçlü bir paragraf açmak.Geleneksel enerji kaynaklarıyla yeni nesil enerji kaynakları arasındaki geçiş, dikkatli hesaplanması ve yönetilmesi gereken bir konu başlığı. Yaşadığımız son birkaç hafta bize bunu çok net gösteriyor. Birtakım kontrolsüz davranışların, bu süreci ciddi bir enerji ve dolayısıyla bir üretim krizine, hatta bir hayat krizine dönüştürebileceğini görüyoruz. Fosil yakıtlar konusunda adımlar atılmalı, ama bunun ölçüsü, politikası doğru götürülmediği zaman sürdürülebilirlikle ilgili bakışın sabote edilmesi gibi bir riskle de karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü insanlık yoklukla karşı karşıya kaldığı zaman en idealist konulardan bile fedakârlık yapabiliyor. Onun için geçiş döneminde, özellikle enerji politikaları konusunda, başta AB olmak üzere tüm ülkelerin çok daha dikkatli ve gerçekçi davranması gerektiği bir dönemdeyiz.

 

AB, bu dönüşümde Türkiye'yi mevcut araçlarla desteklemeye devam edecek

Nikolaus MEYER-LANDRUT / Büyükelçi - AB Türkiye Delegasyonu Başkanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Paris İklim Anlaşması'nı onaylama kararı, hepimizin yararına olacak bir konuda uyumlu ve eşgüdümlü çalışmamıza olanak verecek. 2030 yılına kadar emisyonları %55 düşürme hedefi için bugünden harekete geçilmesi gerekiyor. Bu yüzyılın ortasına kadar iklim nötr olmak istiyorsak, emisyonlar konusunda önümüzdeki birkaç yılda yapacaklarımız belirleyici olacak. Avrupa'nın üzerinde çalıştığı kilit mekanizma, karbon salımını fiyatlayan, şu an için sanayi ve enerji ürünlerini kapsayan bir emisyon ticaret planı olacak. Sınırda Karbon Düzenlemesi’nde amaç, karbon salımının fiyatlandırılmasının dünya çapında karşılaştırılabilir olduğu, mümkün olan en iyi sistemi kurmak. 2026’da yürürlüğe girmesi hedefl eniyor. Bunun uygulanacağı ilk sektörler (elektrik üretimi, demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre) karbondioksit salımının büyük olduğu alanlar. Avrupa'da ve Türkiye'de üretilen aynı ürünün karbon fiyatlandırmasının her iki tarafta da eşit olduğundan emin olmak istiyoruz. Türkiye'de Avrupa'ya eşdeğer bir karbon fiyatlandırması varsa sınırda herhangi bir düzenleme yapılmayacak. Bizim için kilit soru, sektörün karbondioksit üretimi için ödemesi gereken bedelin birbirine denk olmasıdır. Yatırımların doğru yapılabilmesi için, ticaret ve enerji alanındaki aktörlerin fiyatlandırma ve diğer koşulların ne olacağını bildiği bir öngörülebilirlik sistemi kurmamız gerek. AB, Türkiye'nin de ortak olduğu projelerde bu dönüşümde Türkiye'yi mevcut araçlarla desteklemeye devam edecek. Türkiye, Digital Europe ve Horizon Europe programlarının ortağı. Bunlar, katılım finansmanı konusunda çok önemli bir işbirliği altyapısı sunuyor. Yeşil unsurlar kilit rol oynayacak. Uluslararası finans kuruluşlarının bu konuya artan bir ilgisi olduğunu görüyorum. Dünya Bankası, EBRD, Almanya ve Fransa ulusal kalkınma ajansları Türkiye'de yeşil dönüşüme yatırım yapmak istiyor. Yani iyi projeler için finansman olacak. Ancak sürdürülebilir olmaları, bir sonuca varmaları gerekiyor.

 

Yeşil ve dijital dönüşüm eş zamanlı yürümeli

Dr. Safa USLU - Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Uluslararası İlişkiler Daire Başkanı - Botaş Yönetim Kurulu Üyesi

Yeşil Mutabakat sürecine baktığımızda, bir yanda bizi Paris İklim Anlaşması’na götüren iklim krizi, diğer yanda da dijital çağa geçiş var. Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm eşzamanlı yürümeli ki biz Yeşil Mutabakat’ı tam anlamıyla uygulayalım.

Dijital Dönüşüm Ofisi’nin faaliyet alanları olan e-devlet, yapay zekâ, büyük veri ve siber güvenlik konuları, dijital dönüşümün yapıtaşları. Dijital dönüşüm Yeşil Mutabakat’la birlikte Türkiye’de de mutlaka olacak. Biz 2021- 2025 yılını kapsayan birinci dönem Yapay Zeka Strateji Belgemizi Eylül ayında yayınladık. Önümüzdeki dönemde Dijital Dönüşüm Strateji Belgesini de yayınlayacağız. Bu bir maraton, ama ilk hedefimiz Yeşil Mutabakat. Yeşil Mutabakat sadece ticari çehresiyle değil, enerji üretimi açısından da ülkemizi çok ilgilendiren bir husus. Enerjide arz güvenliğinin çok önemli olduğu bir döneme geldik. Spot LNG piyasasında bugün tarihte hiç görülmemiş fiyatlar telaff uz etmeye başladık. Yeşil teknolojilerin ve yenilenebilir enerjinin fiyatının çok daha makul olduğu söylemi de güçleniyor. Ama hepimiz biliyoruz ki, yenilenebilir enerjiyle henüz sürdürülebilirlik sağlanamıyor. Dünyada enerji arz güvenliğini sadece yeşil enerjiyle sağlayabilen bir ülke yok. Kurulu güçte yenilenebilir enerji oranımızı çok arttırdık, %53’ün üstünde. Fakat iklim krizinden dolayı barajlarımız boşaldı, şu anda hidroelektrik santrallerimizi de çok fazla kullanabildiğimizi söyleyemeyiz. Bu gibi kısıtlardan dolayı dünya arz güvenliği sorunuyla uğraşıyor. BOTAŞ’ın en önemli misyonu enerji arz güvenliğini sağlamak, üstelik bunu sürdürülebilir ve uygun maliyetle yapmaya gayret etmek. Türkiye, Avrupa’daki en ucuz gazı piyasaya sürüyor diye hep söylüyoruz, bu elbette çok çetrefil bir süreç ve BOTAŞ’a da ciddi bir yükü var. BOTAŞ tamamen liberal bir piyasaya geçmiş olsaydı sanıyorum şu anda fiyatlar çok daha yüksek olacaktı. 2022 kışı için dört ayrı beklenti var, kışın soğuk geçmesi bekleniyor, BOTAŞ bu dört senaryo için de kendisini hazır tutuyor. Şu anda spot alımlarıyla, boru gazıyla en azından önümüzdeki dönemi garantiye alma çabasında, ama fiyatlar bu şekilde giderse tüm dünya ve tabii Türkiye de bundan etkilenecek. Ben bunun sürdürülebilir olduğunu açıkçası düşünmüyorum, mutlaka makul seviyelere gelecek.

Yeşil Mutabakat arz yönüyle, talep yönüyle, enerji sektörü için, herkes için, dönüp kendisine bakması için bir fırsattır. Bütün sektörlerin buna uyumlanması gerekiyor; enerjide üretim, iletim, dağıtım, bunların hepsinde iyileştirmeler yapılabilir.

 

Türkiye'nin uyumu daha hızlı olacak

Mehmet ERGÜNAL - T.C. Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdürlüğü Daire Başkanı

AB’nin açıkladığı 55’e Uyum Paketi çok kapsamlı hususları içeriyor. Ticaret Bakanlığı olarak biz, iki konuya özel önem veriyoruz, birincisi küresel rekabetçilik, ikincisi de Türkiye’nin değer zincirlerindeki mevcudiyetini devam ettirmesi. Yeşil Mutabakat’ı AB ile ortaklık ilişkimizin bir uzantısı olarak görüyoruz. Bunu ülkemizin ticari yapısının içerisine yerleştirmek bizim görevimiz olacak. AB, 55’e Uyum paketini 14 Temmuz’da açıkladı, bundan iki gün sonra da biz kendi eylem planımızı açıkladık. Bizim eylem planındaki kaygımız, AB’nin kalkınma modeli çerçevesinde oluşturulan politikalarının Türkiye’de de uzantılarını bulması ve rekabetçiliğin sağlanması.

55’e Uyum paketinin içerisinde bizim açımızdan öne çıkan husus, Sınırda Karbon Düzenlemesi. Bu düzenlemenin ilk etapta etkileyeceği beş sektörden şu aşamada bahsediliyor, ancak bu enerji yoğun sektörlerin önümüzdeki dönemde daha da genişletildiğini göreceğiz. Sadece çelik, alüminyum, çimento gibi ana sektörler değil, ihracatını yaptığımız otomotiv, tekstil ve seramik gibi ürünlere de zaman içerisinde yansıtılmasını bekliyoruz. Paketin etkileri sanayi sektörlerimizle de sınırlı olmayacak, örneğin ulaştırma sektöründe de birtakım yansımalarının olduğunu göreceğiz. Bizim Eylem Planı’nda 9 tane başlığımız var, önemli bir bölümü de Sınırda Karbon Düzenlemesi ile uyuma ilişkin.

Bütün üretim sektörlerimiz açısından ikinci aşamada karşılaşılacak husus, ucuz ve temiz enerji temini konusudur. Buradaki en kritik konu, ucuz ve temiz enerjiyi sektörlerimize nasıl aktarabiliriz. AB’de bizimle aynı noktada olan birtakım ülkeler var, Polonya bunlardan biri, Güney Avrupa’nın tamamına yakını Türkiye’ye paralel bir çizgi izliyor. Bunlar bakımından da doğalgaz bir geçiş enerjisi olarak kabul görüyor. Fakat enerji bakımından AB’nin “Fit for 55” paralelinde açıklamış olduğu birtakım hedefl er var. Mesela Komisyon’un yayınlamış olduğu bazı dokümanlarda sanayi üretiminde enerji ihtiyacının %50’sinin hidrojenden karşılanmasından bahsediliyor. Bizde de bununla ilgili altyapı ya da bilimsel veriler tabana nasıl yayılır, bunun çalışmasını yapmak gerek.

Ucuz enerjiye geçiş ve yeşil teknolojilere erişim ise finansman olmaksızın mümkün değil. Türkiye’nin bu anlamda çok ciddi bir finansman açığı da söz konusu. Bunu tehdit olarak görüyoruz, fakat önümüzde çok önemli fırsatlar da var. Birincisi AB ve Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden kaynaklanan çok özel bir ilişkisi var. Dolayısıyla Türkiye’nin uyumu dünyadaki pek çok ülkeye göre çok daha hızlı şekilde olabilecek. Yeşil Mutabakat AB içinde tek pazarın oluşturulmasından bu yana en önemli proje. AB, ilişkilerini Yeşil Mutabakat üzerine kuruyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Yeşil Mutabakat çerçevesinin de Gümrük Birliği’nin içerisinde yer alması, hem AB’nin Yeşil Mutabakat projesinin başarısı, hem de Türkiye’nin buna uyumu açısından son derece büyük önem arz ediyor.

Tam üyelik perspektifi için umut doğuracaktır

Doç. Dr. Çiğdem NAS - İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri - Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

Yeşil Mutabakat süreci birçok paydaşın bir arada çalışmasını gerektiriyor. Yeşil dönüşümün ve Yeşil Mutabakat’a uyum sürecinin iki önemli özelliği var: Birincisi, çok katmanlı ve çok paydaşlı bir süreç olması, yani tek bir merkezden talimatla yürütülebilecek bir süreç değil. Sivil toplumun, iş dünyasının, sektörel derneklerin, üniversitelerin, araştırma kuruluşlarının kamuyla birlikte hareket etmesi gereken bir süreç. Bunun genel bir strateji çerçevesinde koordine edilmesi lazım. Yani yol haritasının çizilmesi, bu yol haritasında hangi aktörlere ne gibi görevlerin düşeceğinin belirlenmesi gerekiyor. İkinci önemli özellik ise bu sürecin birbiriyle bağlantılı olması. Bir işletmenin kendi karbon ayak izini azaltmak için önlemler almaya çalışması ve yatırımlarını bu alana yönlendirmesi çok önemli olsa da tek bir işletmenin yapabileceği şeyler sınırlı; çünkü bu aynı zamanda bütün tedarik zincirini içeren bir konu. Bu nedenle yeşil dönüşümün tedarik sürecindeki tüm aşamaları, tüm aktörleri ve ulaştırma, hizmet sektörü, sanayi, tarım vb. tüm sektörleri içermesi gerekiyor.

Bu amaçla İKV olarak Türkiye-AB ilişkileri, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konularında olduğu gibi yeşil dönüşüm konusunda da kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bu süreçte bizim bir yeşil platform oluşturma çabamız var. Sivil toplum, iş dünyası ve çevre örgütlerini bir araya getirerek bu süreçte güçlü bir ses oluşturmak, karar alıcıları etkileyecek şekilde sivil toplumun gücünü ve katkısını bu sürece dahil etmeyi hedefliyoruz.

Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm, kapitalizmin artık farklı bir aşamaya geçmesi anlamına geliyor. Döngüsel ekonomi prensipleri, yenilenebilir enerji, tüketim kalıplarının tartışıldığı bu süreçte Türkiye’nin Avrupa’daki tedarik zincirlerindeki yerini koruması çok önemli. Avrupa’nın bu süreci başarabilmesi için Türkiye’nin sürece entegre edilmesi de eşit önemi haiz. Bu süreç aslında Türkiye ve AB’nin arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu; bu yeni dönemde, ikiz dönüşümlere ayak uydurmak için Türkiye ve AB’nin birlikte hareket etmesinin ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Yeşil Mutabakat süreci Türkiye ve AB arasındaki bağların güçlendirilmesi açısından da bir fırsat. Türkiye ve AB arasındaki bu yakınsamayı Yeşil Mutabakat üzerinden gerçekleştirebilirsek bu tam üyelik perspektifi için de umut doğuracaktır. O yüzden şu an ne kadar olasılık dışında gibi gözükse dahi, Yeşil Mutabakat sürecinin tam üyelik ve onun temsil ettiği entegrasyona yönelik bir ivme yaratılması için çok önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

 

Yeşil Mutabakat için kilometre taşları yerine oturuyor

Prof. Dr. Güven SAK - Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü

Yeşil Mutabakat sürecinde Paris İklim Anlaşması’nın onaylanması, hazırlıklarımızı somutlaştırıp harekete geçmemiz için ilk kilometre taşıydı. Türkiye için 2053’ü net sıfır karbon emisyonlarına ulaşma yılı olarak belirlediğimizde, hem enerji sektöründe hem diğer sektörlerde hangi adımları ne zaman atmamız gerektiğine ilişkin yeni kilometre taşlarını işaretleyebilmek de mümkün hale geliyor.

Artık Emisyon Ticaret Sistemi’nin bir şekilde başlatılması gerekiyor. Türkiye’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi’ne uyumu açısından, Emisyon Ticaret Sistemi’ni nasıl tasarladığımız son derece önemli olacak. Türkiye’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi mekanizmasından daha az etkilenmesi, kendi Emisyon Ticaret Sistemi’ni kurmasıyla mümkün olacak. Emisyon Ticaret Sistemi’nin içinde karbon kredileri sağlamayı düşünüyorsak onu nasıl tasarlayabileceğimizi bulmamız gerekiyor. Bundan sonra diğer sektörlerdeki değişimi daha iyi yerine oturtmamız mümkün hale gelecek. Geçiş süreci açısından baktığınızda her şeyden bir günde vazgeçmemiz zaten mümkün değil, dolayısıyla tedrici olarak karbon emisyonlarını nasıl azaltabileceğimize dair bir plan hazırlamamız gerekiyor.

 

Dikkate almamız gereken şeylerden biri de finansmanın nasıl sağlanacağı konusu. Batı’da negatif faizli çok fazla birikmiş tasarruf var, o tasarrufl arın özel kanalları ve kamu kanallarını harekete geçirerek bizim gibi ihtiyaç duyan ülkelere nasıl aktarılabileceği üzerine düşünmemiz lazım. Bu, sermaye yoğun bir dönüşüm süreci olacağına göre nasıl yeni istihdam yaratılacağı üzerine de odaklanıp tartışmaya başlamamız gerekiyor.

Gümrük Birliği aslında yürürlüğe girdiği 1996’dan beri her açıdan işlevini çok iyi yerine getirdi. Türkiye, 1990’dan 2019’a baktığımızda AB ile dış ticaretinde açık verirken dış ticaret fazlasına geçti. Ama Yeşil Mutabakat’ın öngördüğü ikiz dönüşümle beraber, AB artık tek pazardan dijital tek pazara doğru ilerlerken, Gümrük Birliği de işlevini yitirdi. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu gündemi, aslında bir nevi karbonsuzlaşma gündemidir. Türkiye’nin karbonsuzlaşması aslında Avrupa’nın karbonsuzlaşması demektir. Avrupa’nın Türkiye’yi dışarıda bırakarak karbonsuzlaşması mümkün değil.

 

Doğalgaza gerekli destek verilmezse arz açığı gündeme gelecek

Mehmet DOĞAN - GazDay Genel Müdürü

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması çok iyi bir gelişme; ancak ülke olarak çok acil yapmamız gereken şeyler var. İlk olarak hedefimizi doğru belirlememiz, ikincisi de bu karbon azaltma değerlerini şeff af bir şekilde kamuoyuyla paylaşmamız lazım. Karbon emisyonlarını hızlı azaltmanın yöntemleri var. Örneğin kömürden doğalgaza geçiş. Bu geçişi nasıl yapacaksınız, ne zaman yapacaksınız, ne kadara mal olacak, bunlar çok önemli. Emisyon Ticaret Sistemi’ni hemen devreye almamız lazım. Avrupa’da Türkiye’den mal alan şirketlerin ne isteyeceğini net olarak belirlemesi gerekiyor. Bizim de mal aldığımız ülkeler var, bizim de onlara Avrupa’nın bize uyguladığı karbon vergisini uygulamamız lazım. Tüm yakıt türlerinin ayak izlerini analiz etmemiz gerekiyor. Bu süreçte doğru adımları doğru zamanda atmazsak, bugün yaşadığımız emtia krizleri gibi krizler yaşarız.

Şirketlerin ne yapmaları gerektiğine ilişkin, neyi nasıl hesaplayacaklarına ilişkin prosedürler ve metodolojiler mevcut değil. Mesela Türkiye’de 2011 yılında çıkmış bir emisyon hesaplama metodolojisi var, ama bu Avrupa’daki mevzuatla ve Yeşil Mutabakat’ın gerektirdiğiyle aynı değil. Yeşil Mutabakat sürecinde enerji dönüşümü nasıl olacak? Fosil yakıtlar içinde en temiz olanı doğalgaz, ayrıca kontrol edilebilir bir yakıt. Elektriği depolayamadığımız için, doğalgaz santralleri talepteki değişimleri hızla karşılayabiliyor. Türkiye’de rüzgârda kurulu gücümüz 10 bin megawatt’a ulaştı, çok ciddi ve iyi bir rakam. Yenilenebilir yatırımlarının hız kesmeden devam etmesi gerekiyor. Ama bizim rüzgârdan saatte 41 megawatt ürettiğimiz de oldu. Rüzgâr olmadığı zaman ne yapacaksınız? Güneş açısından çok zengin bir ülkeyiz, teorik olarak yıllık bütün enerjimizi güneşten edinebiliriz, ama güneş saat 19:00’da batıyor. O saatten sonra yerine bir yakıt koymanız lazım.

Doğalgaz yerine hidrojen kullanalım diyenler var. Hidrojen konusunda da kimse hayal kurmasın, imkansıza yakın bir dönüşümden bahsediyoruz. Bulacağımız teknolojilerle çözülecek deniyor, ama gerekli teknolojiler geliştirilene kadar doğalgaza gerekli desteği ve yatırımı vermezsek, arz açığı gündeme gelecek. Ortada ekonomi kalmayacak, elimizde bu değişimi yapacak finansal gücümüz olmayacak. Bütün ülkeler ve Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonlarını makro ölçekte yapıyor, yıllık bazda bakıyor. Fakat bizim konuya saatlik, günlük bakmamız lazım; çünkü enerjiyi henüz depolayamıyoruz. Mesela şöyle bir argüman var: “Doğalgaz tüketimi azalacak.” Evet, yenilenebilir enerjiye çok büyük yatırımlar yaparsanız doğalgaz tüketimi azalabilir. Ancak saatlik bazda baktığımız zaman, kontrol edilebilir başka bir yakıt bulmazsak denklem kurulamıyor. Doğalgaz santrallerine yatırım yapmazsanız, güneş battığı zaman yerine koyacak herhangi bir yakıt türünüz, en azından bugün için, olmaz.

Yeşil mutabakat süreci hangi aşamada?

Avrupa Birliği, yeşil ve dijital bir dönüşüm için yol haritası olarak benimsediği Yeşil Mutabakat planını Aralık 2019’da kamuoyuna açıklayarak hem AB üyelerini hem de AB ile ticaret yapan ülkeleri derinden etkileyecek süreci başlattı. Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan Yeşil Mutabakat planı, 2030 yılına dek Avrupa’nın karbon salımını 1990 düzeyine göre %55 düşürmeyi, 2050 yılına kadar ise dünyanın ilk karbon-nötr kıtası olmasını hedefl iyor. Komisyon, Yeşil Mutabakat planının detaylarını içeren Fit for 55, yani 55’e Uyum paketini 14 Temmuz 2021’de kamuoyuna açıkladı.

 

AB’nin 55'e uyum paketinde neler var?

✔AB'nin 2030 ve 2050 iklim hedefl erinin yasal çerçevesini oluşturan ilk İklim Yasası 9 Temmuz 2021 tarihinde yayımlandı.

✔ Avrupa İklim Yasası ile resmileşen hedefl ere ulaşmak amacıyla, bir dizi yasal düzenleme içeren “55’e Uyum” paketi taslağı 14 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından kamuoyuna açıklandı.

✔ Pakette birbirini tamamlayıcı politika tedbirlerini içeren teklifl er bulunuyor.

✔ Paket ile AB’nin mevcut Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) sıkılaştırılması ve yeni sektörleri kapsayacak şekilde genişletilmesi öngörülüyor.

✔ Pakette yer alan “Yenilenebilir Enerji Direktifi” ile, 2030 yılında enerjinin %40’ının yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hedefi belirlendi.

✔ Binalar, karayolu ve ulusal denizyolu taşımacılığı, tarım, atık ve küçük sanayiler için her bir üye ülkeye güçlendirilmiş emisyon azaltım hedefl eri verildi.

✔ “Enerji Vergilendirmesi Direktifi” revize edilerek enerji ürünlerine uygulanan verginin AB’nin enerji ve iklim politikaları ile uyumlu hale getirilmesi ve temiz teknolojilerin desteklenmesi öngörülüyor.

 

55'e uyum paketinde sınırda karbon düzenlemesi mekanizması (SKD)

✔ Paket kapsamında en çok dikkat çeken uygulama, “Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD)” teklifi oldu.

✔ Bu uygulama, seçili sektörlerde, eşyanın üretimindeki karbon ayak izi dikkate alınarak AB tarafından belirlenen sınır üzerine mali bir yaptırım getirilmesini öngörüyor.

✔ Uygulamanın ilk olarak demirçelik, çimento, alüminyum, elektrik ve gübre sektörlerinde hayata geçirileceği duyuruldu.

✔ SKD’nin uygulanmasında 2023-2025 geçiş dönemi olarak planlandı. Bu süreçte söz konusu sektörlerde ithal edilen ürünlerin karbon ayak izine ilişkin bildirimde bulunulacak, ancak mali bir yaptırım hayata geçirilmeyecek. 2026 yılından itibaren ise SKD mali yaptırımı uygulamaya girecek.

✔ Başlangıçta bu beş sektörde ürünlerin doğrudan karbon ayak iziyle sınırlı olan SKD uygulaması, ileriki dönemlerde diğer sektörlere ve dolaylı karbon ayak izine genişletilebilecek.

✔ İthalatçı şirketin, her yıl 31 Mayıs’a dek bir önceki yıl ithal ettiği ürünlerin toplam ayak izini beyan etmesi ve buna karşılık gelen SKD sertifikasını her bir üye ülkede kurulacak ilgili merciye sunması gerekiyor.

✔ Ürünler AB içinde üretilmiş olsaydı ödenecek karbon fiyatı kadar sertifika alınmış olması gerekiyor.

✔ İhracatçı şirket ürünlerin karbon ayak izine ilişkin bilgi temin edemezse jenerik bir karbon ayak izi üzerinden hesaplama yapılacak.

✔ Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi’ne entegre olan veya bununla bağlantılı bir emisyon ticaret sistemi olan ülkeler (örn. İsviçre, İzlanda, Norveç) SKD’den muaf olacak.

 

Türkiye sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasına nasıl hazırlanabilir?

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) analizine göre, SKD mekanizmasının ilk etapta geçerli olacağı beş sektörde AB ile ticareti en çok etkilenecek üç ülke Rusya, Çin ve Türkiye. Beş sektör arasında Türkiye’de en çok demir-çelik sektörü etkilenecek. İhracatçılarını kaçınılmaz olarak etkileyecek Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’na hazırlık için Türkiye’nin birkaç seçeneği var:

1- AB Emisyon Ticaret Sistemi’ne taraf olan ülkelere sağlanan muafiyetten yararlanmak için ETS’ye entegre olabilir.

2- Gümrük Birliği’nin ETS’ye entegrasyonu da kapsayacak şekilde revizyonu/ modernizasyonu müzakere edilebilir.

3- Türkiye, kendi emisyon ticaret sistemini kurarak bunu AB ETS’siyle uyumlaştırabilir.

4- Karbon fiyatlandırmasına yönelik uluslararası mekanizmalardan ve sertifikasyon sistemlerinden daha yoğun şekilde yararlanılabilir.

5- Türkiye, karbon fiyatlandırması için kendi sistemini kurabilir. Bunlara ek olarak, Türkiye’de başta SKD mekanizmasına tabi olacak sektörler olmak üzere, gerek şirketlerin gerekse devletin karbonsuzlaşma yönünde atması gereken adımlar var. Enerji verimliliğini artırıcı önlemler almak, karbon ayak izi düşük enerji kaynaklarına yönelmek ve şebeke emisyonlarını düşürmek bunların başında geliyor.

 

E-Bültene Abone Olun